19 Mayıs 1919 öncesini, Kurtuluş Savaşı’nı, şöyle tanımlıyordu Atatürk: “Uçurumun kenarında yıkık bir ülke. Türlü düşmanlarla yıllarca süren kanlı boğuşmalar..Yıllarca süren savaş.. Türlü yokluklar. Yoksunluklar içinde kıvranan bir ülke ve ulus…” Cumhuriyetin ilk yıllarına değin bu görüşünü, 10 Kasım 1938’de bıraktığı kalıtını da şöyle tanımlıyor ATATÜRK: “İçerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni toplum, yeni devlet…” Nasıl başardık bunu? “Padişah kulluğunu, onun içerideki ortaklarını, İngiliz koruyuculuğunu, Amerikan güdümcülüğünü de yenerek… Üstelik de, “Tam bağımsızlık ve ekonomik bağımsızlığı özdeş ve ayrılmaz saydığını, buna önem verdiğini, bunun sürdürülmesi ve sağlanması gerektiğini.” görerek… * Cumhuriyetin 80. Yılı’nda Atatürk Türkiye’sine yaraşır bir görüntümüz var mı? 70 yıl sonra bugün, ikinci bir 10. Yıl Marşı yazdırabilir miyiz? ‘50. Yıl’ında bir Cumhuriyet marşı yazdırdık: Kaç yurt- taşımız bilir bu marşın ilk dizesini, melodisini? * Atatürk’ü yeterince anlayıp, iyi anlatabildiğimizi söylemek olanaklı mıdır? Hayır! Neden? Özal gelene kadar, yas tuttuk..Doğumunun 100. yılında yere göğe sığdıramadık… Anıtlarına, büstlerine saldırılara aldırmadık… Devrimin güzelliklerinin çirkinleştirilip yozlaştırılmasına göz yumduk. İlkelerinin yok sayılıp, öğretim birliğinin bozulmasına karşı çıkmadık. Atatürkçü Düşünce Dernekleri’ne saldırıları Atatürkçülerin öldürülmelerini ön- leyemedik. Değil çağımızın, çağlar ötesinin bile adamı bu eşsiz/ insanı, kısacası ‘Anıtkabir’inde rahat uyutamadık… Oysa ‘Şeref Defteri’ne, “İZİNDEYİZ, RAHAT UYU” diye yazdılar hep… Eğer, Atatürk’e yaraşır olmak istiyorsak: • O’nun söylediklerini yineleme yerine gösterdiği hedeflere ulaşmaya çalışmak zorundayız… • O’nunla övünmeyi, tören-büst-heykel-rozet Atatürkçülüğünü kesinlikle bırakmalıyız… • Eğitimde çağdaşlığı, siyasette dürüstlüğü, şeffaflığı, hukukun üstünlüğünü egemen kılmayı mutlaka başarmalıyız… • Atatürk’ün kalıtı-eserlerini, gençliğini, kurumlarını sahiplenmeden… Geleceğe güvenle bakabilmemizin, O’nu gömütünde rahat uyutabilmenin olanağı yoktur. * Yıllardır bu kısır döngüyle yaşadık. O’nun gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine ulaşamadık… Yazık, çok yazık! Özcesi, Cumhuriyeti tüm varlığımızla yaşatmak, koru- mak zorundayız. Bu, hem Atatürk’e, hem İstiklal Savaşı şehitlerimize olan borcumuzdur; hem de çağdaş ve uygar uluslar düzeyine ulaşmamızın tek çıkar yoludur. En yaşamsal sorunumuz da budur… CUMHURİYET, az zamanda çok büyük işler yapabilmektir… Yaptıklarımızı asla yeterli görmemektir. Daha az zamanda daha büyük işler başarmaktır… Peki biz ne yaptık? Tamamen tersini… Görünen köy budur..